top of page
  • Writer's pictureKader Sevinc

Kemal Kılıçdaroğlu Brüksel, EPC ( Avrupa Politikalar Merkezi ) ‘de konuşma yaptı.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Brüksel gezisi sırasında Avrupa ve Türkiye hakkında konuşma yaptı. 


CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç, CHP Genel Sekreter Yardımcısı Gülsün Bilgehan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP Avrupa Birliği Temsilcisi Kader Sevinç


Kemal Kılıçdaroğlu EPC ( Avrupa Politikalar Merkezi )’de konuşma yaptı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu düşünce kuruluşu EPC-Avrupa Politikalar Merkezi, Brüksel’de bir konuşma yaptı ve önemli mesajlar verdi.

Sayın bay ve bayanlar,

Değerli konuklar,

İlk seyahatimi Avrupa Birliği’nin merkezi olan Brüksel’e yapıyorum. Bunun benim ve Partim için özel bir anlamı var. Bu karar, CHP’nin 1963 yılında Ankara Anlaşması’yla başlattığı Avrupa Birliği katılım sürecini sürdürme kararlılığımızın somut bir kanıtıdır. Partimizin ikinci genel başkanı İsmet İnönü’nün Türkiye’ye Avrupa Birliği üyeliği perspektifini veren Ankara Anlaşması’nı imzalarken söylediği şu sözü sizlerle paylaşmak istiyorum: Avrupa bütünleşmesi projesi “beşeriyet tarihi boyunca insan zekasının vücuda getirdiği en cesur eser”dir.

Bugüne kadar Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne sosyal demokratlar taşımıştır. İki tarafta da sosyal demokratların işbirliğinin en çarpıcı örneklerinden biri de 1999 Helsinki zirvesinde alınan karardır. Bu kararda Avrupa Birliği’ndeki önemli başkentlerde sosyal demokrat hükümetler,  ülkemizde de sosyal demokratlar tarafından yönetilen bir koalisyon hükümeti bulunmaktaydı. Geçmişte olduğu gibi, Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne sosyal demokratların işbirliği ve dayanışmasının taşımaya devam edeceğine inanmaktayım.

Türkiye’de darbe anayasasının ilk kapsamlı değişikliği de Ağustos 2002’de yine sosyal demokratların öncülüğünde gerçekleşmiştir. Bu değişiklik, toplumsal mutabakata dayalı geniş tabanlı siyasi iradenin sonucudur. “Sessiz devrim” olarak adlandırılan bu girişimle 1982 Anayasası’nın beşte biri değiştirilmiştir.  Bu cesur değişiklikler arasında idam cezasının kaldırılması, kültürel hakların tanınması ve düşünce ve ifade özgürlüğüne yeni güvenceler getirilmesi gibi temel maddeler bulunmaktadır.

Daha sonra 2002 – 2005 döneminde devam eden reform sürecinde, CHP uyum paketlerinin Meclis’te kabul edilmesine katkı sağlamış, sürecin gerektirdiği siyasi iradenin oluşumuna destek olmuştur. Ancak AKP hükümeti 2005 yılında reform sürecini yavaşlatmış  ve uzlaşma arayışından vazgeçerek Meclis içi ve dışı  siyasi partileri, sivil toplum kurumlarını ve üniversiteleri dışlamıştır.

Dolayısıyla yukarda ifade ettiğim reformlar da  yetersiz  kalmıştır.  Eğer yeterli olsaydı özel yetkili mahkemeler topluma korku salamazdı. Eğer yeterli olsaydı bugün Türkiye’deki hapishanelerde 48 gazeteci tutuklu olmazdı. Eğer yeterli olsaydı milyonlarca yurttaşın telefonu izinsiz dinlenerek iletişim özgürlüğü ihlal edilmezdi. Eğer yeterli olsaydı her seçimde seçmen iradesinin önemli bir kısmı Meclis dışında kalmazdı. Referandum sürecinde de ifade ettiğimiz gibi, Türkiye’nin acilen yeni bir Anayasa’ya ihtiyacı bulunmaktadır.

Biliyoruz ki yeni bir Anayasa için yaygın toplumsal talep bulunmaktadır. Biz şunu istiyoruz:

  1. Memurlara grev hakkı verilmesi,

  2. Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması,

  3. Yüzde 10’luk seçim barajının makul düzeye indirilmesi,

  4. Yüksek Öğretim Kurulu’nun kaldırılması.

Kısacası biz, hak ve özgürlükleri genişletmek istiyoruz. Ve bunu toplumsal mutabakat temelinde gerçekleştirmek istiyoruz. Darbe anayasasını değiştirirken yerine geçecek anayasanın hukuk devletini, çoğulcu demokrasiyi ve güçler ayrılığı ilkesini güvence altına almasını hedefliyoruz.

Şu bir gerçek ki günümüzde Avrupa Birliği – Türkiye ilişkilerinde önemli sorunlar bulunmaktadır. Bunun başlıca nedeni karşılıklı güven eksikliğidir. Bizim Avrupa Birliği’nden temel beklentimiz Türkiye’nin tam üyeliği söz konusu olduğunda “ahde vefa” göstermesidir. Türkiye de tam üyelik için Kopenhag kriterlerine uyum sağlamalıdır. Karşılıklı güven ancak ortak değerler üzerinden gerçekleştirilebilir. Bu bağlamda, CHP Avrupa Birliği’yle işbirliği ve diyaloğu artırma azmindedir.

CHP’nin ‘daha iyi bir Avrupa’ için öncelikleri şunlardır :

–        Yeni bir dünya düzenini oluşturacak güçlü  siyasal ve kurumsal yapıya sahip olmalı;

–        Evrensel demokratik değerler, insan hakları ve kültürel çoğulculuk alanında standart oluşturacak şekilde kendisini yeniden tanımlamalı;

–        Mali kriz, iklim değişikliği, yoksulluk ve savaş gibi sorunlarla mücadele edebilecek daha etkin ve küresel düzenin itici gücü olmalı;

–        Atlantik ötesi ekonomik alanın yaratılması, yükselen Asya, dinamik Güney Amerika ve istikrarsız Afrika ile verimli ilişkiler kurulmasında, Orta Asya’dan Akdeniz’e uzanan bir refah hattının oluşması sürecinde etkin rol almalı;

–        Gelişen dünyada daha büyük bir iç Pazar, sosyal model ve siyasal birlik haline dönüşme potansiyelini kanıtlamalıdır.

Bizim ihtiyacımız olan Avrupa budur. Bu bağlamda CHP ‘AB 2020’ vizyonunu desteklemektedir. CHP’nin parti programı daha adil ve rekabetçi bir ekonomik düzenin yaratılması yönünde yeniden düzenlenmiştir. Önceliklerimiz teknolojik, ekolojik ve sosyal büyümeyi hedefleyen AB 2020 gündemi ile uyumludur. Yeni programımızın merkezinde gençlerin istihdamı, mesleki eğitim ve KOBİ’lerin desteklenmesi gibi öncelikler yer almaktadır. Bu öncelikler Avrupa Sosyalistleri ve Sosyal demokratları nın da öncelikli gündem maddeleridir. Dolayısıyla CHP AB 2020 öncelikleri konusunda da işbirliğine hazırdır.

CHP olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği katılım sürecine ülkedeki sosyal demokratik dönüşüm açısından büyük önem veriyoruz. Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefi Türkiye için gerek ülke içinde hedeflenen refah, demokrasi ve çağdaşlık düzeyine ulaşılması, gerekse bölgede ve dünyada Türkiye’nin etkinliğin artırılması açısından önemlidir. Avrupa Birliği üyesi bir Türkiye bölgesel ve uluslararası platformda itibarını artıracak ve Batı’nın kabul gören değerlerini –demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü- diğer bölgelere taşıyan bir model olarak etkinlik alanını genişletecektir.

AKP  Hükümeti, Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgede, “öncü ve arabulucu” bir rol üstlenme iddiasında bulunurken Avrupa Birliği sürecinin gerektirdiği demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı gibi evrensel değerleri  bölge ülkelerine yayma konusunda irade ortaya koymamaktadır. Oysa CHP,  Avrupa Birliği üyeliğine aday olan Türkiye’nin başta İran ve İsrail olmak üzere komşu ülkelere yönelik politikasında,  Avrupa Birliği ile eşgüdüm içerisinde olmayı çok önemli görmektedir. Eşgüdüm içinde yürütülecek bu yaklaşım sadece Avrupa Birliği  ve Türkiye’nin değil bölge ülkelerinin de çıkarına olacaktır.

Anlaşılacağı gibi CHP, Avrupa Birliği’ni dış politikada araçsal olarak görmemektedir. Avrupa Birliği katılım süreci, Türkiye için ekonomik, siyasi ve sosyal açılardan bir çağdaşlaşma sürecidir. Bu süreçte CHP’nin üzerinde önemle durduğu temel ilkeler şunlardır:

  1. Sivil-asker ilişkilerinin demokratik zemine oturtulması,

  2. Bireysel özgürlüklerin güvence altına alınması,

  3. İnsan haklarının geliştirilmesi,

  4. İnanç özgürlüğünün sağlanması,

  5. Kültürel hakların tanınması,

  6. Kadın erkek eşitliğinin güçlendirilmesi,

  7. Sendikal haklarının geliştirilmesi,

  8. Saydamlık ve hesap verebilirliğin kurumsallaştırılması,

  9. Sosyal piyasa ekonomisinin oluşturulması,

  10. Serbest girişim özgürlüğünün savunulması,

  11. Bölgesel farklılıkların giderilmesi.

CHP, bu ilkelerin hayata geçirilmesini sadece Avrupa Birliği üyeliği için değil Türkiye’deki rejimin çoğulcu ve demokratik niteliğinin güvence altına alınması için de elzem görmektedir.

Sizlerle paylaşmak istediğim bir önemli konu daha var: Avrupa’da gittikçe yerleşen köktenci dini akımlar korkusu. Türkiye – Avrupa Birliği ilişkilerinde de bu korkunun olumsuz rol oynadığını görmekteyiz. Bu soruna laiklik ve inanç özgürlüğü temelinde yaklaşan CHP gerek Türkiye ve Avrupa Birliği’nde gerekse bölgemizde en büyük güvence teşkil etmektedir. CHP bu konuda kararlı politikaları hayata geçirmekte azimlidir.

CHP, sosyal demokrasinin gereği olan katılımcılık ilkesini Avrupa Birliği sürecinin de olmazsa olmazı olarak görmektedir. Bu bağlamda sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve akademik çevreler dahil toplumun tüm kesimlerini bu sürece müdahil kılmakta kararlıyız. AKP, maalesef toplumu müzakere süreçlerinin dışında bırakmakta ısrarcı görünmektedir. Biz Avrupa Birliği sürecinin daha saydam ve katılımcı yürütülmesi için üzerimize düşen görevi yapmaya hazırız.

Soğuk Savaş sonrası dönemde Avrupa Birliği’nin kapsamlı bir değişim sürecinden geçmekte olduğu, yeni sorunlar ve sorumluluklarla karşı karşıya olduğu görülmektedir. CHP bu sorun ve sorumlulukların karşısında Türkiye’ye düşen görevi yerine getirmeye ve işbirliğine hazırdır. Türkiye’nin üyeliği Avrupa Birliği’nin içinde bulunduğu dönüşüm sürecine son derece olumlu katkı yapacaktır.

CHP, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin sağlanmasında kesin kararlıdır. Tam üyelik dışındaki tüm seçeneklere kapalıdır. Biliyoruz ki Türkiye, coğrafyası, iktisadi dinamizmi ve yetişmiş insan gücüyle Avrupa Birliği’ne yeni bir ivme kazandıracaktır. Türkiye’nin tam üyeliği hem ülkemizde ve Avrupa Birliği’nde hem de bölgemizde siyasi, iktisadi ve sosyal istikrarın sağlanması ve güvenlik ve terörizm sorunlarının üstesinden gelinmesi bakımından önemli bir etken olacaktır. Sözlerime son vermeden önce CHP’nin dünyanın en önemli barış ve refah projesi olan Avrupa Birliği ile ortak bir gelecek kurma iradesini tekrar vurgulamak isterim.

1 view
bottom of page